Ali Bey eşi tarafından terk edilmiş, onu
bırakıp gitmesine rağmen hâlâ eşini seven bir adam. Birbirlerini severek evlenmişler
aslında. Eşi Canan da onu seviyormuş. Ali Bey'i terk etmesinin sebebi; her gün
ondan yediği dayaklarmış. İçkisiz, kumarsız yapamamış Ali Bey. İçkisi, kumarı
olanlardanmış. Sonunda onların yüzünden Canan'sız kalmış...
"Ben yıllardır içine kapanık yaşayan
bir adamım memur bey. O aile ile hiçbir kırgınlığım, onlara hiçbir kızgınlığım
yoktu. Sizden öğrendim her şeyi. İnanın ben de üzüldüm. Canan'ım da severdi o
aileyi. Adaşım olan çocuklarını da. Ali'm diye severdi onu. Bizim çocuğumuz
olmuyordu. O da çocuk özlemini onunla dindirirdi."
O anlatırken aşkları geçti aklından
Kerem'in. O da sevdi. Bir; belki birkaç kez. Hepsinden de ya mesleği için
vazgeçti yada mesleği yüzünden vazgeçildi. Ama o katı görünen yüzünün altında
kocaman bir dünya vardı. Sevgi yüklü, duygu dolu.
Anlattıkça ağladı Ali Bey; sustukça anlattı.
Daha fazla dayanamadı ve kalktı yerinden; "Bu kadarı size yeter sanıyorum.
Lütfen çıkın artık evimden." dedi. Kapıya doğru giderken dökülüyordu yaşlar
gözünden. Bir şey daha vardı; Ali Bey yürürken aksıyordu bir bacağı. Kerem bunu
görür görmez Ahmet'e gözleriyle emretti adeta. Ahmet taktı kelepçeleri.
Karakola götürdüler Ali Bey'i. Oradan da hakim karşısına çıkarılmak için
adliyeye. Ama hiç itiraz etmiyordu Ali Bey. “Ben suçsuzum!” demiyordu. Bu
yüzden emindi Kerem kendinden hiç olmadığı kadar.
O, adliyeye girerken; Kerem, Tarçın’la
birlikte adliye kapısının tam karşısında, arabasının yanında onu izliyordu. Bir
davayı daha sonuca kavuşturmanın mutluluğu; koca bir ailenin ise yok olmasının
hüznü vardı yüreğinde. İki duyguyu da aynı anda hissediyordu sanki içinde.
Derken bir telefon geldi...
"Yakaladın mı beni komiser?"
Hasan BULUT
0 yorum:
Yorum Gönder